29 Aralık 2013 Pazar

Tutar Ellerimden Prima Donna

Her cumartesi sabahı hazin bir mutlulukla başlar. Yer elması salatası yer mesela nişantaşında bir kadın. Peşinden koşup da yetişemediği otobüs, onun mutluluğunun hazin kısmıdır.

Ülkeleri birbirinden ayıran sınırlardır. Bense sınırlar kalksın isterim. Ne zaman bir sınırı aşmaya çalışsam, bir asker silahını şakaklarıma dayar. Tetiğe basmakla basmamak arasında tereddüttedir. Ayı yavrusunu severken öldürürmüş. Benimkisi o hesap.

Biri elinden bir şey gelsin ister ama hiçbir şey gelmediğinin farkındadır. Bir diğeri elinden bir şey gelmesini isteyip istememek arasındadır. Ötekinin dünyadan haberi yok.

Herkesin herkesi bir köşeye attığı bu dünyada, ben sevdiklerimin ellerinin arasından kayıp giderim. Ya da sevdiklerim benim ellerimden kayıp giderler. İşte tam o sırada, tutar ellerimden gece yarısı bir primadonna. Başımı dizlerine yatırır, saçlarımda bülbül yuvası…

Bense cumartesi gecelerini hiç sevmem. Çünkü sabahı tatildir. Çünkü milletin azgın günüdür. Ve cumartesi geceleri çok pis kokar.

Mesela ben sabahın erken vakti otobüsü kaçıran kadınla nuruosmaniye’de ilk oturduğumuzda küçük bir kız çocuğunu gösterip “şu kıza bak, mutluluk bu işte” demişim. Çocuk olmak sınır koymamaktır, anlıyor musunuz abiler.

Sadri Alışık benim yerime konuşur Efkarlıyım Abiler’de: “Herkesi kendim gibi sanıyorum saf mıyım neyim”. Anladım ki sevmek ihanet etmektir herkesten, her şeyden önce kendine. Ve kimse kendine ihanet etmek zorunda değildir.

Bunca sevmenin, bunca ihanetin, bunca sessizliğin ortasında, en katıksız halimle çıktım en uzun bir yaz mevsimine. Şimdi mevsim kıştır. Yazın yeşeren ağaçlar, yapraklarını dökmek zorundadır.


Şimdi gözlerimde gülümser bakışlarıyla Primadonna… Tut ki, cumartesi gecesi değildir, tut ki mevsim yazdır, tut ki tek suçumuz sevişmektir, tut ki sevişmek artık suç değildir…