-İlhan nerde?
-Denizde...
Çıkıyorum denize nazır evimden.
Çıkıyorum herkesin manzarasına vurulduğu, Ş’nin “burada yaşayalım” dediği
evimden. Çıkıyorum kafamda hiçbir şüphe yok. Artık arabamda yaşayacağım. Çekip
deniz kıyısına dalga seslerini koklayacağım. Artık bütün evler benim, bütün
sokaklar, bütün deniz, değme sahil… her yer benim. Bohemin dibinde, kainatın
üstündeyim soran olursa. Şimdi deniz suyumu kovalarla getirir, balıklar şiirimi
besteler, güvercinler bir kere de benim için atar taklalarını. Çıkıyorum çünkü
bu benim. Ben böyleyim. Dört duvar arasına sıkışıp kaldıktan sonra ister
hapishane ister ev. Ne fark eder? Kafama eserse giderim oraya, sıkılırsam
dönerim tekrar. Benim değil mi kanalizasyonlar, ben değil miyim köşe başlarında
çetecilik oynayan.
Gece yarılarında otelden ne farkı vardı
evimin. Bir yatak bir de banyo değil miydi bütün derdim. İşte yatak: arabam.
İşte banyo: yağmurlar ve deniz. Biz de varız ey ilhan biz de varız derseniz…
buyurun misafir edeyim sizi de. Dalgalar yastığımız, balıklar yemeğimiz, arabam
kulübemiz olur. Yok ben yaşayamam derseniz. Buyurun, sizin dört duvar. Buyurun
sizin hapishaneniz.
Böyle bir adam özgürlüğün düştü peşine,
artık uyumuyor geceleri de, girdi bir aleme ki çıkmak nedir bilmez. Bir deniz
var halinden anlayan, bir de balıklar. Sokak köpekleri yoldaşım, filozof
kediler kardeşim, dilenciler aziz dostumdur benim. Biz kaldırım çocukları
olmaya meyyal, yeni ve gizemli şehirler arayan, onca derdi bir kenara atıp
çekip uzaklaşan… kaç kişi kaldık şu dünyada. Şimdi dünyada kalan ama dünyadan
olmayanların şerefine… çıkıyorum evimden. Denize nazır bir evim vardı; artık
denizin kendisi benim…
Ne demişti şair: ne zaman hürlüğün barışın
sevginin aşkına bir cıgara atmışsak denize, sabaha kadar yandı durdu…