24 Mayıs 2018 Perşembe

Sırf Sen Yaz! Dedin Diye

Sırf sen yaz dedin diye geldi yaz. Eğildi önümüzde yedi iklim. Soluğumu sonbahara meyleden sanrıların sonunda, açıldı ve dillendi gelincik meyvelerim. Ve tutup sürükledi gözlerimi, bülbülün güle anlattığı o hale...

Sırf sen yaz dedin diye yazıyorum bunları. İnsan mutluyken yazamaz düsturunu sayıp hiçe, sırf gözlerine değsin diye yazdıklarım, olur da bir gül eklenirse diye katıksız tebessümüne, içimin taze kesilmiş limon dallarını da ekleyerek üstelik, teklifsiz bir konuşmanın bütün samimiyetiyle... 

Sırf sen yaz dedin diye yazıyorum bunları, evet! Sana Helen’den, sana Juliet’ten anlatamam belki. Ama bülbülün güle vurulduğu gecenin sabahından bahsedebilirim. Mecnun’un çöle düşmediği bir Leyla hikayesinden, Aşk’ın aşk olduğu bir seyirden, sevdiği uğruna ateşe atılan Kerem’den, Ebu Talha’dan, Rümeysa’dan, Rümeysa’ya sevmek sırrını aşılayan bir imandan... 

Sonra senden, ellerinden...

Sonra ansızın çıkıp gelesi gelen bir adamın bütün uğultusuyla, sonbaharı yaza dönüştüren bütün emir kiplerini alıp yanıma, siz geçip giden günler ey! Siz de gelmek istemez misiniz aramıza, diyebilirim. Ya da susarım, hep seni dinlerim. Hep seni. Nihavend gözlerini... 

Sonra bir nihavend de benim içimden gelir: Gönül nedir bilene gönül veresim gelir...