10 Ocak 2020 Cuma

Clarence Seedorf’un Futbolculuğuyla Yakından Uzaktan İlgisi Olmayan Yazı


Vurgu gol oldu. Sami abi hep bunu yapıyorsun. Yakışmıyor bu tür şeyler yani. Yakışanı yap Selim, işine odaklan. İşimdeyim abi sen rahat ol. Sende mi? Bende. Ya da Ahmette. Birimizden biri bu işe verilecek. Mülakat yarın. Boşver mülakatı bir iş var Selim. Dalmalıyız. Kavgaya mı? İşe. Nedir abi. Çarşamba pazarında pazarın en iş yapan tezgahını verecekler bize. Kim? Sahibi. Bedava mı? Bedavaya kim kime ne verir oğlum, parayla. Kaç lira? Orası biraz karışık. O zaman ne diye konuşuyoruz abi, para mı var? Buluruz. Nereden? Ne bileyim lan. Buluruz işte…
Selim’in gözlerindeki boş vermişliği bir çırpıda sezen Ahmet cebinden 250 tl çıkardı: Selim abi, al.
Ne lan bu?
Para abi, tezgah için.
Gel lan buraya diyerek Ahmet’in kafasından tuttuğu gibi güreşçilerin adını bilmediğim bir hareketiyle yere çaldı Ahmet’i. İkisi de gülüyordu. Dostlukları da böyle başladı.
Sen kıyak adamsın Ahmet.
Sen de abi.
Eve geç kalacağız, yengen bekler.
Sen git abi, ben buradayım.
Eve gitsene oğlum.
Giderim be abi. Bekleyenim yok senin gibi. Rahat adamım ben.
Sen bilirsin, bir şey olursa ara.
Ne gibi?
Ne bileyim, karışan eden olur.
Boşver abi, kimse karışmaz bana.
Doğruydu. Kimse karışmazdı Ahmet’e. Ahmetlere karışılmazdı. Hatta uzak dururlardı onlardan. Konuşulmaz ve dokunulmazdı. Tehlikeli sanırlardı. Ama değildiler. Değillerdi. Hiç olmamışlardı…