Kızıla çalan
bir renge harami diye midir çizilmez hiç gölge. Bakarsınız da göremezsiniz
uzaktakini yakındakinden daha uzakta. Çıkarırsınız ceketinizi üstünüzden, ahlaksız
kelimelerle depreşirsiniz. Perde açılır, görmektesinizdir Afrika’nın A
harfinden sınanma çocuklarını. Artık nutka gerek kalmaz türünden iç çekersiniz.
Terbiyeniz, ahlakınız ve masumiyetiniz yerle bir olur.
Kusura bakma
beyim, muhabbetimizde üçüncü boyut yoktur.
Hangimiz
palyaço değiliz ki beyim. Mahallenizin doğalgazlı frenleri ezmemek üzerine
kuruludur garibanları. Şimşek çakar gibi ağırmasından içinize doğan tan
yerinin, bu ıslak ve rutubet kokulu geçmişinizden devşirdiği çiçekleriniz. Yani
siz beyim, gözleri bin yılın ıstırabını yağmura katmış, bereket diye debelenip
duruyor ergenliğiniz. Hani masum çocuksu sevmeleriniz, nerede için için tutuşan
gençliğiniz. Yangına taş olsun diye koruyup emzirdiğiniz, işte çocuklarınız ve
işte siz, bir virane bırakmak için mi bunca sene çalışıp didindiniz? Daha fazla
konuşmam beyim, tabularınız var, anlamazsınız.
Söz konusu
başkaları olunca, malum, çok ahlaklısınız.
Şimdi bu
mehtabınız beyim, bu bir yılınız ve bu yarına çıkarken giyeceğiniz ceketiniz.
Mehtabınız hoş görünüyor yok lafım, yılınızı kutlamakta da özgürsünüz. Lakin
ceketiniz beyim… Ceketinizin düğmelerinden değersiz sancılar var yarımadanızda.
Asgari çile yolunda kestirmeden varmak için evlerine -otobüslerden ve tramvaylardan
ruhlarını kurtarıp- tayy-i mekan umuduyla Allah’ı zikrediyorlar.
Bu gökkubenin
altında ne çınarlar var beyim, yüzlerini kıbleye dönmüş, gözleriyle secde
ediyorlar.
Kafein kafalı
temalardan, frenk sofranızda bandırıldığınız asitli hoşafınızdan ve sizden,
uzadıya çizilmiş bir S harfinin manasını sormak da hürriyet midir beyim? Sorsam
bilir misiniz ya da bilmezden gelip bebeklerinizi emzirmeye mi gidersiniz?
Sözüm meclisten dışarı beyim;
biz bu şehre
içre çok dilber tanıdık, fesatlarından Allah korusun.
Arada kaldık beyim.
İki yanlıştan birini tercih ederek en büyük hatayı yaptık. Anlamadık buzulların
okyanus diplerindeki coğrafi şekillere büründüğünü ve anlamadık hava soğuyunca
donmaya ilk sığ denizlerin başladığını. Donduk beyim, ateş mi gerek? Ne dersin?