9 Temmuz 2015 Perşembe

Ben Size ‘Bayım’ Demem Beyim, Üzülürsünüz!

Kızıla çalan bir renge harami diye midir çizilmez hiç gölge. Bakarsınız da göremezsiniz uzaktakini yakındakinden daha uzakta. Çıkarırsınız ceketinizi üstünüzden, ahlaksız kelimelerle depreşirsiniz. Perde açılır, görmektesinizdir Afrika’nın A harfinden sınanma çocuklarını. Artık nutka gerek kalmaz türünden iç çekersiniz. Terbiyeniz, ahlakınız ve masumiyetiniz yerle bir olur.
Kusura bakma beyim, muhabbetimizde üçüncü boyut yoktur.

Hangimiz palyaço değiliz ki beyim. Mahallenizin doğalgazlı frenleri ezmemek üzerine kuruludur garibanları. Şimşek çakar gibi ağırmasından içinize doğan tan yerinin, bu ıslak ve rutubet kokulu geçmişinizden devşirdiği çiçekleriniz. Yani siz beyim, gözleri bin yılın ıstırabını yağmura katmış, bereket diye debelenip duruyor ergenliğiniz. Hani masum çocuksu sevmeleriniz, nerede için için tutuşan gençliğiniz. Yangına taş olsun diye koruyup emzirdiğiniz, işte çocuklarınız ve işte siz, bir virane bırakmak için mi bunca sene çalışıp didindiniz? Daha fazla konuşmam beyim, tabularınız var, anlamazsınız.
Söz konusu başkaları olunca, malum, çok ahlaklısınız.

Şimdi bu mehtabınız beyim, bu bir yılınız ve bu yarına çıkarken giyeceğiniz ceketiniz. Mehtabınız hoş görünüyor yok lafım, yılınızı kutlamakta da özgürsünüz. Lakin ceketiniz beyim… Ceketinizin düğmelerinden değersiz sancılar var yarımadanızda. Asgari çile yolunda kestirmeden varmak için evlerine -otobüslerden ve tramvaylardan ruhlarını kurtarıp- tayy-i mekan umuduyla Allah’ı zikrediyorlar.
Bu gökkubenin altında ne çınarlar var beyim, yüzlerini kıbleye dönmüş, gözleriyle secde ediyorlar.

Kafein kafalı temalardan, frenk sofranızda bandırıldığınız asitli hoşafınızdan ve sizden, uzadıya çizilmiş bir S harfinin manasını sormak da hürriyet midir beyim? Sorsam bilir misiniz ya da bilmezden gelip bebeklerinizi emzirmeye mi gidersiniz? Sözüm meclisten dışarı beyim;
biz bu şehre içre çok dilber tanıdık, fesatlarından Allah korusun.


Arada kaldık beyim. İki yanlıştan birini tercih ederek en büyük hatayı yaptık. Anlamadık buzulların okyanus diplerindeki coğrafi şekillere büründüğünü ve anlamadık hava soğuyunca donmaya ilk sığ denizlerin başladığını. Donduk beyim, ateş mi gerek? Ne dersin?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder