Ama sen, şiir nedir bilmezken… Nasıl
oluyor da bir sokağa adın veriliyor, üstelik isminin başına “şair” sıfatı
ekleniyor?
Pulp Fiction’da Uma Thurman’ın sigara
tutuşunu andıran bir dokunuşla bardağa uzandı. Serçe parmağı diğerlerinden daha
yukarıda olacak şekilde bardağı kavradı ve tek seferde yudumladı. Elindekini
yere koymaksızın başını kaldırdı ve derin bir nefes salıp: “Şairler, dedi,
şairler de böyle içer.”
Halbuki ne şair tanımıştı ne de kendini
şair zanneden münşidleri. Kadındı ve biliyordu kendine gizem katmayı. Belki de
haklıdır diye düşündüm. Belki de içmiştir Fuzuli de bu alevden, düşmüştür bu
iksir ile Mecnun, Leyla’nın bana anlattığı o hale…
Paketimi çıkardım ve bir sigara yaktım.
Gözlerimin önünde sevişen sigara dumanları Leyla’yı hayali bir sahra güzeli
gibi gösteriyor ve ona daha dikkatli bakmamı sağlıyordu. Dikkatli bakıyordum
çünkü yanıyordum. Yanıyordu çünkü bu sigaradan içenler, yanıyordu ve içine
çekiyordu aşkın gecesini efkar ile ah ile…
Gece, yazdan kalma günlerin en
sahicisiydi ve limana karşı oturup Çingeneler’in zurnalarından –bu klarnet de
olabilir- çıkan yarı İtalyan müziği hengamesini dinlemenin en keyif verici
anıydı. Adam “dil mil bilmem. Evde oturup İtalyan şarkıları dinlerim. Opera
bile dinlerim ve bu sesleri enstrümanımla notasız da olsa çıkarmaya çalışırım.”
dedikçe, -eskiden olsa buraya ben de enstrümanımla notalı notasız sesler
çıkarırım gibi şeyler yazardım- o şûhun gözlerinden çağlayan gri dumanlar
burnumdan ciğerlerime süzülüyor ve aşkın her halini ismin yönelme haline
çeviriyordu, çünkü yöneliyordum ister istemez bu çift gözün simsiyah
debdebesinde kendi ahvalimi görünce…
Genç Werther’in ölüme sürüklenişine
şahit olanlar ya da bu vakayı romanlardan okuyanlar da gayet iyi bilirler ki –bu
romanı müzik eşliğinde okuyan tanıdıklarım var. Nazan Öncel ve Levent Yüksel’den
ve belki de Sezen Aksu’dan uzak duruyorlar- aşk adamı ölüme götürmez, insan
ancak kendi kendini ölüme götürür ve buna çare yoktur. Ölüme değil, ölümüne yaşayanlar
mezkur Çingene’nin çıkardığı birbirine zıt seslerin nasıl böyle ahenkle
sarmaş dolaş hale geldiğini idrak edebilirler, desem bunu tarafsız bir gözle
söylemiş olmam, çünkü yanımdaki kadın, köpeklerin kedileri en saçma sebeplerle
kovalamasını dahi bana hoş bir şey izliyormuşum gibi hissettiriyordu. Ne de
olsa kadındı ve biliyordu erkeğine güzel hissettirmeyi…
Velhasıl Leyla tam karşımda duruyor ve
ben onun için mehtabı yere seriyordum… Bir ara yağmur yağıyordu, sonrası iyilik
güzellik…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder