Beni bırak ve sancı iliklerimde giysin
akşam üstlerini, mataramda mantar kokusuyla buhurdan. Konaklarım erguvan
gününde çelimsiz akrep yeli, kimsesiz ormanlarımda gezinsin dursun beni bırak.
Dolunaydan anlat. Bir ırmaktan bir kaplumbağadan mesela. Kaplumbağaya sessizle
başlayan bir ek geldiğinde “a’yı gökten indirmek gerekmez mi” diye sor. Ki
–a’lar gökten inerlerken bulurlar ecdadlarını, sessiz ve kuytusu olmayan köy
yollarında. Kavun keserler üstelik kavunu meşhur yol kenarlarında.
Gri ol, durma dumanların ontolojik sözüm
ona iç güdüsüz çiğliklerinde. Bakışımlı terliksiz hayvanların ayaklarında “hayat
nasıl çiğnenir” manzaralı göllerde, iç içe geçmiş hayallerin yıkılmış ve cümle
tutmaz resimlerinde kaybet beni. Beni bırak cürmüm ıslansın. Ben gördüm nicedir
kuru gözyaşı taşıdığını leyleklerin; nicedir bahri kuşunun saçlı
fotoğraflarında yıllanmış yılanların yularsız atlığıyla ağızlarında küfürler
biriktirip kimseye ses etmediğini. Ben gördüm ve ben bilirim seni onlardan
ayıran şeylerin ayırganlığını. Kalbinin ritm tutmaz kırılganlığını. Defterinde
yazan yazının rengini. Gözlerini… Uysallığını…
Ben mamalaksoykayım. Kenarlarında
uçurumun talihsiz süt ılıklığıyla, denize nazır gözlerimin dalgakıran yosunlarını
beklemekteyim. Bir yarı çağrının gölgesinde şiir bitirme sırasını aşan,
bariyerlerin kestiği hayatların göbek taşlarında gerdan ıslatan, gözyaşlarıyla…
kuru bir nağme bekçisiyim. Beni bırak. Kuşlardan anlat. Yalıçapkınının göz
renklerinden, izmaritsever balıkçılın sonbaharından mesela. Kimsesiz atlasların
ebegümeçli denizinde bir dondurma yemelik molaları sor bana. Sor ama cevap
bekleme. Bekleyenlerin sırası gelmiyor bu hayatta.
Rüzgarı duy. Rüzgardır kirpiklerini bu
denli ıslatan. Bu denli gözlerine nicedir iyilik katan. Sanma yakamozun tüm
kızıllığıyla denize vurduğunu, görünen denizin gece vakti gökyüzündeki
suretidir. Şimdi şımarık, şimdi uslu bütün anılarım kor renginde bir kızılcık
mevsimini koklatır bana. Rüzgarımı duy. Kokumu hisset. Nergislerin menevişler
yatağından aç yolunu. Bütün bu patikalar, bütün bu dağ yolları, yamacında ıslak
güneşleri kurutan yeni bahar çiçeğidir unutma. Bırak yankılansın ırmaklarında
gül rengi heyecanlarım. Kimi görsem seni soruyor bana. Kalbimde ince sesli kırık
nağmeler. Ve tutup yeni baştan çıkıyorum hayata.
Sözüm ona incecik gemidir ellerin. Alıp
götüren, geri getiren, geri getirmeyen. Nicedir ıslak. Nicedir heybemde gözyaşı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder