Lâ-edrî diye
bir şair olduğunu zannedenlere…
Ve cehaletin
hayalperest bilgeliğine…
Bir gün bir Osmanlı padişahı “ayrılık”
temalı bir şiir yarışması düzenlemiş. Memleketin bütün şairleri yarışmaya
katılmış. Biri hariç… Dönemin en meşhur şairi “Anonim” yarışmaya katılmamış.
Padişah, “kambersiz düğün olmaz” hesabı “arayın gelsin, Anonim’siz yarışma
tertib edilebilemez” demiş. Çıkmışlar aramışlar. Bugünkü gibi değil… O zamanlar
telefon yok. Sokak sokak, kapı kapı aramışlar, bulmuşlar. Halbuki “anonim”
evdeymiş. Padişah “arayın bulun” dediği için, ‘aramak emri’ni yerine getirmek
için gereksiz dolaşmışlar. Neyse… Çıkarmışlar padişahın huzuruna şair Anonim’i…
Padişah buyurmuş:
“Niçin
yarışmaya katılmadın ey Anonim?”
“Katılmam
gerektiğini bilmiyordum Padişahım.”
“Sensiz
olmaz… ‘Ayrılık’ temalı bir şiir yazıp sen de yarışmaya katılacaksın.”
Şair
Anonim bir müddet düşünmüş ve demiş ki:
“Padişahım,
ben bu yarışmaya katılır, bu şiiri yazarım. Fakat bana bir villa, on iki
hizmetçi ve beş yıl lazım.”
Padişah
biraz düşünmüş ve “olur” demiş.
Anonim
adlı şaire hemen bir villa, on iki hizmetçi ve beş yıl tahsis edilmiş. Anonim
villasında hizmetçilerle zevk ü sefa içinde beş yıl yaşamış. Padişah, şair
ayağına gelir, şiiri huzurda okur diye düşündüyse de Anonim rahatını bozup
gitmemiş. Padişah ‘sanatçı kaprisidir, idare etmek lazım’ diyerek kendi gitmiş Anonim’in villasına.
“Ey Anonim” demiş, “şiirim nerede?”
Anonim
bir miktar Padişaha dönüp bakmış ve demiş ki:
“Padişahım
yazarım yazmasına da bana beş yıl daha lazım.”
Padişah
“beş yıl bekledik, bi beş yıl daha bekleriz, hem saltanatımın on yılını
garantiye almış olurum” diye düşünüp “tamam” demiş, “sana beş yıl daha”…
İkinci
beş yıl daha geçmiş ve padişah aynı sebeplerden ötürü kendi çıkıp gitmiş “Anonim”in
villasına. Bir de ne görsün? Bizim Anonim, uzatmış bacaklarını şezlonga, bir
elinde taze sıkılmış portakal suyu, diğerinde türlü meyvelerden rengarenk
yiyecekler, hizmetçiler başında, zevk ü sefa ediyor. Padişah “tez vurun
kellesini” diyecekmiş ki merakı galebe çalmış ve sormadan edememiş:
“Noldu
bizim şiir? Yazdın mı Anonim?”
Anonim,
uzandığı yerden tek kaşını kaldırıp padişaha bakmış, portakal suyundan bir
yudum almış ve demiş ki:
“Yav,
neydi şu senin istediğin şiirin teması?”
Padişah
köpürmüş, sinirden kıpkırmızı olmuş. Tam “ula deyyus, daha şiirin temasını
hatırlamazsın, ne diye on yıldır bu villadasın” diyecekmiş ki merakı gene
galebe çalmış ve sinirini gizleyerek söylemiş temayı:
“Ayrılık.”
Anonim
adlı şair, bir kez daha tek kaşını kaldırmış ve demiş ki:
“Bana
bir kalem bir de kağıt getirin.”
Hizmetçiler
hemen koşup bir kağıt ve bir kalem getirmişler ve Anonim’in eline vermişler.
Anonim,
kağıdı kalemi almış ve tek dokunuşla iki mısra yazmış:
Ölüm Allah’ın
emri de
Şu ayrılık
olmasaydı…
Padişah
şiiri okuyunca hayran olmuş. “Yahu” demiş, “bu nasıl bir şiir, bu nasıl bir
söz. Dile benden ne dilersen. İste sana Hint ülkesinden miskler getireyim. İste
ceylan derisinden potinler diktireyim. Söyle ne istersin, ne mükâfat istersen
vereyim” demiş.
Şair,
portakal suyundan son yudumunu almış, uzandığı yerden kalkmış, röpteşambırını
çıkarıp hırkasını giymiş, pabucunu ayağına takmış, villadan çıkmak niyetiyle
kapıya doğru yönelecekken demiş ki:
“Ben
mükâfatımı on yıl önce aldım Padişahım. Bundan sonra size uğurlar olsun.”
-Bitti-