29 Haziran 2020 Pazartesi

Bende Bir Yare Var


Bende bir yarın var, mendilin bende kaldı. Müsait zamanda gel de al. Kapımın şifresi aynı.
Gel hem dertleşiriz. Sohbet ederiz ayaküstü. Havalardan konuşuruz fena mı? Güneş çok oldu doğalı.
Ay da çıkar yakamozumuz olur. Dolaptan elma doğrarım. Eriği de seversin amma mevsimi değil napalım.
Ah bi bilsen ne çok özledim, tatlı kokusunu pınarların.
Hem çok özledim sesini benzettiğim gece kuşunu. Ellerinin değdiği defteri. Ellerinin değdiği öbür şeyleri.
Ve seni, başka birine benzeten çocuğu da özledim. Kim bilir bir daha görecek miyim.
Özledim hem seni, ara sıra gördüğüm sokaktaki binayı. Çok hoşuma giderdi. Karşı komşunun serçesi, hala eskisi gibi mi?
Kapıdan da olsa gel al mendilini. Sohbet etmesek de gel. Müsait olmasan da gel. Kapının şifresi hala aynı. Hiç değişmedi. Evde olmasam da birazcık dur kapıda. Kokun sinsin diye değil, yanlış anlama. Dur işte öyle. Ne bileyim…

16 Haziran 2020 Salı

Büyüyordum ve Alnımın Kırışıklarına Değiyordu İsmin


Perhizse teodor kasap, perhizse mamalaksoyka, bilinsin ki ahali içmez. Böyle içmeyişe paha biçilmez. Kim götürür suya soda dökerek, dere tepe sek sek sekerek, makbule’ye yavvvrummm çekerek, az biraz bade süzerek, incirrr dizerek, ince fistan, altın gerdan ve nihayet, saydamlığa ramak kala, ayakların yerden çekildiğini hissederek… ve gökyüzünün alını morunu yek ahenk ederek… geçti aralık aylarında nice mamalaksoyka. Geçti ve gitti bir daha dönmemek üzere geri. Ve hep kafiyesinden vuruldu, satır sonlarında denk getiremediği.

Alnının jiletle kesilmesine gerek olmayanlar bilirler kaşık çatlı insanların nicedir içten sevdiklerini… nicedir uzaktan kokusunu duyarım diye çiçeklerden kaçtığını.

Bizim kollarımıza börtüler böcekler konmadı madam. Bizim kollarımıza çimento torbaları kondu, inşa edilesi bunca insan arasında. Kalemi seçişimiz kurşuna meylimizdendi. Bu da böyle düştü karakol zabıtlarına.

O evler… ah o eski evler… şurasını da seneye düzeltiriz umuduyla türlü matematik oyunlarıyla geçen seneler…
ve girdaplar
ve yağmurlar
ve salıncakta yalın ayak uçuşan martılar
ve türlü dolaplar
ve beygirler
ve son sözünü söylemeden göçüp gidenler
ve son sözünü söylemeden göçüp gidenlerin arkasından bakanlar
ve son sözü neydi diye merak edenler…
hadi toplanın yamacıma da anlatayım. Madem ki ben mamalaksoykayım. Anlatacağım.
dirim dirim yanmayı
dirim dirim sevmeyi
dilim dilim doğranmayı…
hadi şehirler uzak… ve uzak gülücüklerin yanaklarına konması. Sesin gelmesi için bir şeyler gerekli. Ve eksik diyelim türlü kasımpatı. Son dize şairin son kurşunudur. ve vurdum. ve öldüm. ve kurdum kendi kendimi. sabaha uzayan saniyeler yıl gibi. kemirirken içimi… kalkıp gelsem yanına ve desem ki…
ben… mamalaksoyka… şairin zırt deliği… türlü hanımelleri ve türlü papatyalarla ve arkamda gördüğün bütün bu dünyaya sırt çevirmişliğimle… kapında… olsun olacak olan ne varsa… ve yağmurların dünden geldiği… saçlarımda… ve teninde bulunan… ve yalnız bize özgü olan… sevmenin türlüsünden sardunya. gözlerim… ve göbek adımı çağıran sesin… içeri gireyim de biraz dinleneyim.

9 Haziran 2020 Salı

Şu Ayrılık Olmasaydı

Dünyada 8.000.000.000 insan var. Biz toplasan 300-500 kişiyle haşır neşiriz. Bu 300-500 kişinin içinden sadece 1’ini fena halde seviyoruz. Dile kolay. 8 milyarda 1. İmkansız gibi bir şey. 
Tamam ama nasıl oluyor da o 1 kişi diğer 8.000.000.000’ın arasına karışıyor ve adına “ayrılık” denen şey yaşanıyor?
Yani o 1 kişiyle hiç ayrılmadan olmuyor mu? Hiç uzaklaşmadan, araya mesafe koymadan...
Ben özleyince yıldızlara bakarım. Sen özleyince cömert ol, sevgini göster yılmaz aşklara.