18 Nisan 2014 Cuma

Bana Irmaklarını Ver Angel!

son defaymış gibi…

            Dünyanın ani fren yaptığı bir esnada kıvrımlarınızdan tuttum. “Af edersiniz” dedim, “kıvrım görünce dayanamam.”

Gömleğinizin üstten üçüncü düğmesini iliklediniz. “Ne münasebet” dediniz, “kıvrımlarım tutulmak içindir.”

Eski Yunan sarnıçlarından kalma meşalemle hamam taşınızı aydınlattım. “Neden” dedim, “gözleriniz bana bakıyor?”

Birkaç yüzyıl önce kalbinize gizlediğiniz elinizi çıkarıp vücudumda gezdirdiniz. “belki de” dediniz, “görmek istiyordur.”

Sigaramın buğusundan doğurduğum lodosumu tutup dudaklarınıza üfledim. “Öyleyse” dedim, bu gece denize açılmalıyız.”

İçinize çektiğiniz lodostan karayel yapıp samyeli kıvamında derin bir nefes saldınız. “Olmaz” dediniz, “elinizi kıvrımlarımdan çekmeyiniz.”

Boynunuzun ve omuzlarınızın kızıllığından ıslak bir rüzgar gibi geçtim. "pek tabi” dedim, “elimi kıvrımlarınızdan çekmemek konusunda maharetliyimdir.”

Asya’nın uzak iklimlerinden devşirilmiş gökkuşağımın altına gizlendiniz. “Fırtına çıkacak” dediniz, “korunaklı bir yer bulmalıyız.”

İnce belli bardağınızdan bir yudum daha alıp iki lafla belinizi kırdım. “Kıvrımlarınız” dedim, “kıvrımlarınıza kıvrılıp uzanabiliriz.”

Nefesinizin son damlasınca titrek dokunuşlarla gömleğinizin üstten üçüncü düğmesini çözdünüz. “Birkaç gün” dediniz, “sonra gideceğim.”

Erken başlayıp geç biten hayallerimi yukarınızdan aşağınıza gezdirdim. “Belki de” dedim, “geri dönmeniz için bir bahane olur.”

Elimi alıp iç savaşınızda viskinizi sakladığınız mahzeninize götürdünüz. “Benim” dediniz, “üstten dördüncü düğmemdir dönüş biletim.”


Dünyanın gizemli surlarının sırrının çözüldüğü dördüncü düğmenize elledim. “İzin verin” dedim, yardım edeyim.”

15 Nisan 2014 Salı

Kalbimi Zımbaladım Ellerine Leyli

kadehlerimi senin adına kaldırdım dün gece,
savaşa gittim, ateş açtım kendi mevzilerimde kendime
ateş attım başım allak bullak, bir seni bir fondipi sek içtim
seke seke nerelere varabilecek mamalakso...

Dumancı, haykocu, teocu, ama en çok da Tarkancı derken şimdi de sagocu olduk çıktık vesselam. Eee, saçmalamakta üstüne yoktur yiğidimizin.

Şimdi de sizleri Yılmaz Güney’in aforizmasından devşirilen yoksulluk hallerinin yoksunluk belirtisi ile baş başa bırakıyorum:

Biz de bilirdik yare karanfil almasını
Lakin harman idik, üçlüye verdik parasını…

Ve sıradaki parça sevip de kavuşamayanların toprağa gömüldüğü, üzerine rastık sürüldüğü, bir tutam kerkenkele gıdısı ile bir dirhem kurbağa bacağından oluşan esrarengiz aşkların esrarının kaybolup engiz-inin kalmasıyla anlam dışılığa bulaştığı, “hanimiş benim en sevdiğim elektrik kesintisi” nidalarıyla yerin göğün inlediği, ama bu iniltiyi kimsenin duymadığı, daha doğrusu duymazdan geldiği, duymazdan gelmeyenlerin benzeri nidalarla karşılık verdiği şarkıyla baş başa bırakıyorum:

dertliyim ruhuma hicrânımı sardım da yine
inlerim şimdi uzaklarda solan gün gibiyim
gecenin rengini kattım içimin matemine
sönen ümid ile günden güne ölgün gibiyim


            İmza: Kaptan Jack Sparrow

12 Nisan 2014 Cumartesi

Bıraksak "deli dünya" resitalleri çizecekti, neyse ki akl-ı selimiz

Burcumun balık olmasıyla doğduğum günün bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Kafamın Leyla olmasıyla da ortamın.

Sahi, ortamımız çok şen sen de gel. Tam ortama gel ama, tam ortama. Gelebilir mi Leyla? Gelemez. 
Hadi gidip elma yiyelim.

2 Nisan 2014 Çarşamba