son defaymış gibi…
Dünyanın ani fren yaptığı bir esnada
kıvrımlarınızdan tuttum. “Af edersiniz” dedim, “kıvrım görünce dayanamam.”
Gömleğinizin
üstten üçüncü düğmesini iliklediniz. “Ne münasebet” dediniz, “kıvrımlarım
tutulmak içindir.”
Eski
Yunan sarnıçlarından kalma meşalemle hamam taşınızı aydınlattım. “Neden” dedim,
“gözleriniz bana bakıyor?”
Birkaç
yüzyıl önce kalbinize gizlediğiniz elinizi çıkarıp vücudumda gezdirdiniz.
“belki de” dediniz, “görmek istiyordur.”
Sigaramın
buğusundan doğurduğum lodosumu tutup dudaklarınıza üfledim. “Öyleyse” dedim, bu
gece denize açılmalıyız.”
İçinize
çektiğiniz lodostan karayel yapıp samyeli kıvamında derin bir nefes saldınız.
“Olmaz” dediniz, “elinizi kıvrımlarımdan çekmeyiniz.”
Boynunuzun
ve omuzlarınızın kızıllığından ıslak bir rüzgar gibi geçtim. "pek tabi”
dedim, “elimi kıvrımlarınızdan çekmemek konusunda maharetliyimdir.”
Asya’nın
uzak iklimlerinden devşirilmiş gökkuşağımın altına gizlendiniz. “Fırtına
çıkacak” dediniz, “korunaklı bir yer bulmalıyız.”
İnce
belli bardağınızdan bir yudum daha alıp iki lafla belinizi kırdım.
“Kıvrımlarınız” dedim, “kıvrımlarınıza kıvrılıp uzanabiliriz.”
Nefesinizin
son damlasınca titrek dokunuşlarla gömleğinizin üstten üçüncü düğmesini çözdünüz.
“Birkaç gün” dediniz, “sonra gideceğim.”
Erken
başlayıp geç biten hayallerimi yukarınızdan aşağınıza gezdirdim. “Belki de”
dedim, “geri dönmeniz için bir bahane olur.”
Elimi
alıp iç savaşınızda viskinizi sakladığınız mahzeninize götürdünüz. “Benim”
dediniz, “üstten dördüncü düğmemdir dönüş biletim.”
Dünyanın
gizemli surlarının sırrının çözüldüğü dördüncü düğmenize elledim. “İzin verin”
dedim, yardım edeyim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder