Korkuyorum
gözlerine bakmaktan, bir mavi bitiveriyor, boğuluyorum. Sırtın ağrımasın bu
yastık iyi gelir. Süzme gözlerinle göğü bu kadar; çağırırım şimdi ak sakallı
bir bulut gelir.
Gökdelenlerin
gölgesinde kalmışsa ne âlâ. Bir uçak tutuklamış da olabilir. Ne anlamı var
yarımadamda gece yarısı mehtaba çıkmanın? Mehtap, anlatıldığı kadar güzel olan
nadir şey. Vardır güzelliği anlatıldığı kadar sahici başka şeyler de. Ama ben
bu mehtabı seviyorum Fernando. Bu mehtapla büyüyorum yarım yamalak. Sırf kafiye
olsun diye yazıyorum: benim bir yanım var adım mamalak.
Şimdi
sen yoksun diyelim. Ben alır uzun parlamentimi, bir sigara yakarım varlığına… Tek
gözü kapalı bir hoşçakal fırlatıp manzaraya, yüzerim yüzmesini bilenler gibi
karda. Yazın denizde yüzdüğü gibi karda yüzenler bilirler beni. Kar yağdığı
zaman dolunayı gizleyen bulutlara kızmam. Kızamam. Alır içimi çocukluktan kalma
bir heyecan, dalarım dalgasına erkekçe. Ve ben erkekçe daldığım zaman, daldığım
yerden asla çıkmam.
Sen
kal, geriye senden bir şeyler kalsın. Senden başka ne varsa yansın. Gideceğim
der gibiyse gözlerin; buna dünya nasıl dayansın? Sen kal, kalanlara
acıma-yansın.
Biz
şimdi amisos’tan denize doğru yürümekteyiz. Deniz her türden eşarbını çekmiş
sinesine yudum yudum içmekte sevdamızı. Yok öyle yarım ağız gülümsemek
Fernando. Adın bir yazıda anıldı mı, efkarın en ince tellisini patlatacaksın.
Çevir yangın gibi geniş çağlarda uzayıp giden ellerini. Çevir ve çal bu gece
raks etmeye meyyal dizlerimden yükselen o aşüfte sesleri. Beni güz içre bir
karanlığa sok. Alsın götürsün nağmelerinde çırpınan yosunsu gizemlerimi.
Yazasım
kaçtı Fernando. Becerememiştim zaten. Ben beceremediğim zaman Fernando ya da kaçtığı
zaman yazasım, gider bir sigara içerim ve yazıyı olduğu gibi bırakırım. En
güzeli de bu değil mi Fernando. Olduğu gibi bırakmak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder