14 Şubat 2016 Pazar

Yalan Hayatlar Şarkısı

Adını bilmediğim bir kadına yazıyorum bunları. Nasıl oluyor da böyle oluyor. Güneş doğudan doğuyor, batıdan batıyor. Ağaçlar kışı yaşıyor. Yapraklar toprakta gazel oluyor. İnsanlar işe gidiyor, işten geliyor. Hayat bir önceki gün gibi, her önceki günler gibi hiç değişmeden devam ediyor. Nasıl oluyor da seni görünce birden her şey değişiyor. Salkım söğüt çiçek açıyor, deniz desen rengarenk…

Sen saçını sarıya boyuyorsun, dudakların kendiliğinden kızarıyor. Önündeki işe bakıp gülümsüyorsun. Yanımda bir erkek “ne güzel bir kız” diyor. Ben olanca kuvvetimle patlatıyorum espriyi. Gülüşün yeni bir biçim kazanıyor. Tırnaklarının kırmızı ojesi gözüme ilişiyor. Tırnaklarının kırmızı ojesini ilk kez görüyormuş gibi yapıyorum. “Bunları nereden aldın, hangi çiçekçide satılır bu tırnaklar” diyemiyorum. Pencereden kuşlar uçuşuyor. İkimiz dönüp kuşlara bakıyoruz. O an ikimiz ilk kez aynı noktaya bakıyoruz. Ben gözlerin hangi kuşa takıldı diye merak ediyorum. Dönüp gözlerine bakıyorum. Dönüp gözlerine bir daha bakıyorum. Yanımda bir erkek “kuşlar yuva yapmışlar herhalde” diyor. “Yuvayı dişi kuş yapar” diyorum. Dişlerine söyleyecek söz bulamıyorum.

İşimiz birden bitiyor göğe bakıyorum. Bedenimi alıp yanından ayrılıyorum. Gözlerini cebime, ellerini göğsüme koyuyorum. Öğleden sonrayı iple çekiyorum. Sana gözlerini ve ellerini vermek için bu sefer yalnız geliyorum. Beni görünce gülümsüyorsun. İşe yeni başlamışsın, daha iyi günlerin ve mutlusun. Belki kimi görsen gülümseyeceksin. Belki birine kızacak, bu ilk kızgınlığın olacak, yine de gülümseyeceksin. Ama adım gibi biliyorum, beni görünce gülümsüyorsun. Ellerini saçlarına bilerek götürüyorsun. Dudaklarına o ince gülümseme açısını bilerek veriyorsun. Gözlerin beni gördüğü için parlıyor. Bugün sevgililer günü ve biz sevgili değiliz. Evde bekleyenim var ve ben senin yanındayım. Göğsünün heyecandan kalkıp inmesini seyrediyorum. Ah bu uysallık, beni büsbütün kendine çekiyor.

Ne vakit bir güvercin görsem ellerin geliyor aklıma, usulca yürüyorum.

9 Şubat 2016 Salı

Şiirdi Şarkıydı Eğiliyor Yanımızda, Yeni Bir Beste Gibi Akıyor Resim

Biz, şarkıları şiirlere tercih ettiren o hatıraları geçtik. Kapısına yaklaşılınca kalbi hızlandıran, insanı yüksek kaldırımda yürümeye sevk eden (hani olası bir dalgınlık halinde arabaların korna sesleriyle inleme ihtimaline karşın –ki bu ses, yazarın en sevmediği sestir- ) o evlerden geçtik. Sokağında uçurtma uçurtulan pencere kenarı kedileri sevdik. Pencere kenarında sokak kızlarını lime lime kesen kedilerin dumansız iç çekişlerine dumanlı iç çekişleriyle karşılık verdik. Yarımadanın kuzey yamacına serpilen yağmur damlalarını dudağımızda değil yüreğimizde hissettik. Sempati gazinosunun afili ışıklarına kısık gözlerle bakıp Neriman’ın bir dönemine yakından tanıklık eden Kaymak Otel’in alt katında yeni açılan bayan kuaförünü derin ah’lar ve de ince vah’larla süzdük. Her gülenin peşinden gitmeyi düstur edinmiş sokak köpeğine kalın kesim bir sucuk, danalardan bir kalça, analardan çeyrek litre süt ikram ettik. Sahilin limana yakın kesiminde klarnet çalan çingeneleri dinledik ve üç yapraklı yoncaları elimize alıp “ne bahtsızız” diye içerlendik. Daha önce hep yaptığımız gibi gökyüzüne bakıp güneşin ne denli bulutsuz olduğunu, bu gidişle yarın da havanın mayıs ayı gibi sıcak olacağını, yağmurun yağmayacağını, rüzgarın estiğini ve güneşin bizi aldatmaması gerektiğini (üzerimize gene de yelekti hırkaydı ne varsa almamız gerektiği ile ilgilidir) konuştuk. Meşhur gazozcunun önünden geçip bir adet Niğde, bir adet Ordu gazozu aldık. Ordu gazozunun Niğde gazozundan daha ucuz olması, Niğde gazozunun diğer marketlere nazaran (aldığımız yerde) daha ucuz olması, gazozun susuzluğu giderip gidermeyeceği üzerine derin mütalaalara girdik. Manavdan aldığımız elmaların organik olup olmadığını sorguladık, cevap aldık, cevap verdik. Akşam yemeğinde ne yesek de gaz yapmasa gibisinden boş sözlerle kapıya geldik. Eski şiirlere meydan okuyan, okudukça acıtan, acıttıkça iç çektiren ve bir o kadar insanı kolkola sokan, ince ince saran o şarkıyı anımsayıp anahtarı gediğine ko’duk. Bütün bunlar yazmaya değer mi diye değil, kimseyi ilgilendirir mi diye düşündük, ilgilendirmez cevabını aldık, kapıyı kapattık.

Sonra titrek çocuk açtı camı attı elindeki çingeneyi
Düştü bir gözünden bir yosun bir gözünden ısırgan
Dilinde nergis vardı güler yüzlü bakımlıydı sustular
Gözleri yeşil ve sağırdı tükenmez bir ağaçtı sustular