12 Mart 2016 Cumartesi

Mehtaba Bakamam Leyla Gelir Aklıma

Leyla Hanım diye bir şair olduğunu öğrenince, hiç vakit kaybetmeden şiire meyletti bizimkisi. “Burada ne diyor, burada ne” diye sora sora, bir çırpıda deviriyor gündüzü geceyi. Arasıra İlhan Berk okutuyorsam da, hala seviyemiz Cahit Külebi. Biraz Ah Muhsin Ünlü, Attila İlhan’ın birkaç şiiri. Ama en sevdiğimiz şair Leyla Hanım. Başkasını sevmek kimin haddine…

Zannetmeyin akşam haberlerinden sıkıldığını, gündüz gazete okumadığını. Söz konusu Ortadoğu olunca kahramanımız bilirkişi. İnsan hakları konusunda da uzman. “Zenginsem diyor, param varsa, vergimi veriyorsam kime ne? Gelir adaletsizliğinden, eşitsizlikten bana ne?” Sosyalist değiliz onu anladık. Muhafazakarlık desen diz boyu, dizden yukarıya uğramamış, onun farkındayız. Cumhuriyetçiyiz desem, “cumhuriyet bir yönetim biçimidir.” Biz Leyla’cıyız galiba. Onu da hanım ablamız bilir.

Kültürden sanattan konuşmak sıkıyor onu. “Aşk filmleri aşık olamayanlar içindir” diyor. “İnsan kendini ekranda görmekten mutluluk duyar. Kendini, başkası oynarsa bundan nasıl zevk alınır ki.” Belli ki egolarımız yüksek. Belli ki sınırlar da çizili.

Fenerbahçe Beşiktaş maçında Fenerliydik mesela. Aslında Beşiktaşlı bizimkisi. “Fener iyidir” diyor pat diye tutuyor Fenerbahçeyi. Birinci olduğumuz sürece Fenerliymiş. Güçlüden yanayız, onu da anladık.

Saçlarını uzatıyor ya uzadıkça güzelleşiyor. Siyah giymek en çok ona yakışıyor. Gözlerine siyah rimel sürüyor, pantalonu siyah, bahtı da siyah, saçları da. Ağır makyaj yapmayı sevmiyor. Hatta bazen hiç yapmıyor. Yaptıkça da yapmadıkça da güzelleşiyor. Güzelliğe değer veriyor, onu da anladık.

Hepsine tamam, her şeye evet de… Bazen pat diye gelip sarılmıyor mu, şuracıkta bitmiyor mu ağzı. Her şey değişiyor, her şey başkalaşıyor. Bir kıta parçalanıyor, bir kıta diziliyor. Gecenin siyahlığı onunla başka, gündüzün beyazlığı onunla.

Ben bazen kabuğuma çekilir Bachelard okurum, Leyla bir bardak çay getirir, uyurum… Pusulanın kuzey yamacında eksik desenli Tarkan şarkısı: Beni sev sev de anlama…

7 Mart 2016 Pazartesi

Camdan Balıklar, Lokum, Niğde Gazozu ve Doğum Günün

Papatya gibi bir şeydin gülüyordun
Saf tan yerlerinden gökyüzlerinden geliyorduk
Ellerin eski çağların kumdan kalelerini andırıyordu
Uçuruma karşı doğup sabaha değin büyüyorduk
Babil’de adın soruluyordu Fenike’de gülistanların
Uçurtma desenli heykellerde baharı anımsıyorduk
Bu öyle çarşı pazar gezmelerine benzemez tutup resmini çekmeli diyordun
Eski çeşmeleri, balkonlu evleri, sarı sütunları
Hepsini yeniden çizmeli, hepsini yeniden resmetmeli diyordun
Yağmur da yağarsa şimdi şuracıkta, şuralarıma
Bundan güzel papatya mı olur deyip gülüyordun
Zaten papatya gibi bir şeydin sen hep gülüyordun
Sonra yakamozlar geliyordu aklına
Çan seslerinden ince nağmelerden
Maviye ahenk katmak için dönüp duran mevsimlerden
En çok da bizden konuşmayı mağrifet sayıyordun
Ara sıra ayaklarını uzatıp geliboluya,
Bir “ohh” da sen fırlatıyordun manzaraya
Çayın en temizini, lokumun en kızarmışını seviyordun
Belki bugünlere bir mısra çalarız deyip saate bakıyordun
Saat şımarık bir çocuk gibi doğum gününü gösteriyordu
Sen olur olmaz bir yaşa daha giriyordun
E harfinden bir satır, B harfinden bir mısra, İ harfinden nağmeler düzüyordun
Papatya gibi bir şeydin galiba hep gülüyordun
Adamın biri ceketini çıkarıp kutlamalı diyordu
Kutlamalı kutlanmaya layık ne varsa
Kutlamalı ve yeni baştan umutlanmalı diyordu
Bu böyle çeyrek asırdır sürüyordu
Takvimin biri akşam haberlerinde doğduğun günü gösteriyordu…

Koro
Bir papatya akşamı gülüştüm gözlerinizle
Mavi camlar dile geldi mavi balıklar ve okyanus
Kal bu gece o zaman kal ki kalsın yanıbaşımızda bir mısra
Öyle de geçer elbet, böyle de eski zaman İstanbul’da
Yakılır yakılası ne varsa hatıralara dair
Kutlanır bir doğum günü ince ezgilerle
Kutlanır bir şarkı da çalar elbet aheste
Böylece gülüşür, sessizleşir, gideriz…
Gittiğimiz gün gibi, dün gibi döneriz…

Solo
Merdivenlerinden inerken kahverengi bir yuvanın
Kırık camlarına kaygan bir tarih atıyordun
Toprağa yosunları utandıran bir gülüş bırakıyordun
Sahi, papatya gibi bir şeydin sen, gülüyordun…

5 Mart 2016 Cumartesi

Züccaciyeciden Alınan Şiirlerin Muhtelif Kısımlarına Times New Roman 12 Puntoyla İtalik Akıtılan Mürekkebin Zaman Geçmesinden Kaynaklanan Kırmızımtırak Kararmasından Kurtarılan Satırların İzdüşümü Ektedir. Gereğinin Yapılmasını Arz Ederim. E-imza Henüz Tebellüğ Edilmediğinden Islak İmza Kullanılmıştır. Tarih ve Adres Aşağıdaki Mısralardadır. Saçlarınız Çok Güzel.

Saatler madam, bazen zamanı göstermiyor
Ne garip bir şiir akımıdır şimdi seni düşlemek
Büyüttüğüm kadınlar sürüyor tarlalarını
Bugün bana gülersen belki ben demlenirim
Yağmur yağarcasına kirpiklerin titrer
Daha küçüksün, saçlarını toplamamışsın
Ensen günlerden cuma’yı gösteriyor.

Theodor ne zaman seni üniversitede görse
Cumhuriyet’e şükranlarını sunuyor
Elleri ceplerinde yılışık sırıtıyor
Çenesinin altına bir tane çakasım var
Dekanım izin vermiyor.

Ne salak bir dramatik eğrisi var fen edebiyat fakültesinin
Ne malak bir söyleşidir şimdi seni söyleşlemek
Ne dalak ister gibi at gibi konuşmak
Ne yalak bir adamdır Theodor seni görünce
Ne kalak ne gidek de yazarsan yuh artık
Biz yolların dikeyliğinden direksiyon çeviremez olduk madam
Uzat bacaklarını yol yorgunudur damarların

Sen silahını gösterince kurşunları çıkarmak bana düşer
Ve Osmanco en güzel kedidir.