19 Mayıs 2017 Cuma

Söz söylemeden Önce Dilini Isıranların Şiiri

Dilini ısırdı. Kulağındaki gülü çıkarıp kokladı. “İşte” dedi, “her şey gülle başladı ve gülle devam etmeli, hiç bitmemek üzere…”

Bütün bir tarihi bu cümleyle anlattı. Gülü ve kendini, anlamayanların zihinlerinden soyutladı. Anlamı, anlayanlara mahsus kıldı. Geriye yalnız sevmek içgüdüsü ve yalnız parıldayan kalp ritmleri kaldı.

12 Mayıs 2017 Cuma

Ben Şarkılarla Besle! Yüreğinde Isıt!

Beni şarkılarla besle, ellerinle yetiştir. Gözlerine demlediğim şiirle sev beni. Oldu olacak ellerimden de tut, hiç bırakma. Bu denizlerden bu sahillerden şu çocuklardan ne’miz eksik bizim. Güleriz biz de tüm hıncımızla tüm sancımızla. Her şeyi yerli yerine koyar çeker gideriz bu şehirden de. Ama beni şarkılarla besle, ellerinle dinlendir. Dün aldığın entarini giy akşam çıkarken. Beyaz gelecekler altında yeni lodoslara meylet. Biz böyle iyiyiz deyiver soran olursa. Tutmasın zaman bizi tutmasın şuracıkta. Haydi gel, gidelim oralara, öte taraflara. Bin yıl savaşlardan kanamaş ruhlarımızı tertemiz etsin yıldız. Sonra beni şarkılarla besle. Ellerinle sevmeyi unutma.

Varsayalım yalnızız bu dünyada. Hem kimimiz var ki. Bulutların altında bir senle ben varız. Tutuşur yanar bizimle bahar geceleri. Dilinde nem saklı senin. Dilini çıkar. Dilini ısır. Söküp at tüm kelimeleri. Ellerinde nergis desenli menekşeler var senin. Tut ki yanılmışız bu dünyada. Tut ki yanmışız fena bozulmuşuz ne çıkar. Bu gökdelenler değil mi bizi yakan. Yaksınlar. Yeter ki uzasın boylu boyunca incecik saçların. Sen kal ben kalayım aşkımız kalsın. Geriye ellerinden bir mısra, gözlerinden nihavend kalsın. Gitsin şarkılar şaraplar şiirler kimse kalmasın. Yalnız sen kal. Kalanlara acıma yansın.

Böyle bir akşam güpegündüz serildi önüme gökyüzünden turnalar. Göçen kuşlar. Göçmeyen kuşlar. Dilime dokundu gözümü ısırdı papatyalardan menekşelerden bir mısra. İçimi aldı gitti bahardan kalma martılar. Ve hüzün. Tüm hıncını çıkardı kargalardan. Ellerimizde güzel sesli şarkılar. Süzüldü etrafımıza çocuklar. Bu şekerlerden bu kamışlardan sonra. Bu kaldırımlardan al beni kurtar. Beni şarkılarla besle. Ellerinle büyüt. Sabahları günaydın demeyi unutma.

Her gece aynı şarkıyla büyürdü keşan. Her gece acem aşiran. 

7 Mayıs 2017 Pazar

Sahildeki Kız ya da Gitar Sesi ya da Yaşamak adlı bir kitabın son cümlesine ramak kala yazarın kaleminden çıkan ve sonra yazılmaktan vazgeçildiği için silinen ve editör tarafından hiç okunmayan, okunsaydı bile beğenilmeme ihtimali bulunan satırların hiç de yalanı aratmayacak bir sahilde yaza girerken çizilmiş anatomik resimlerinden geriye kalan girdaplı dumanlar ya da Lüzumsuz Gözyaşları: Belki de bizim yazılarımız, birilerinin yazmaktan vazgeçip sildiklerinden ibarettir

Sahilde bir bankta oturmuş ağlıyordu. Ağlamak ne kelime, buram buram iç çekiyordu. Yanına gittim, “nedir dedim, derdin nedir?”

Anlatmak istemedi. Kalkmaya yeltendi. Beni bir kaya farzet dedim. Kimseyi anlatamadığın derdini, kimsenin olmadığı bir yerde bir taşa/kayaya anlatırsın ya. Bütün derdin, kinin, nefretin taşa geçer. Rahatlarsın. Öyle düşün. Nasıl olsa beni bir daha görmeyeceksin, nasıl olsa birilerine anlatsam bile ruhun duymayacak.

Konuştu… Lisede bir erkek arkadaşım vardı dedi. Ergendim, kanım kaynıyordu. Erkek arkadaşıma yanaşmaya başladım. Ama o oralı bile olmuyordu. Lise son sınıfta okulun en yakışıklı erkeği yanaştı bana. Dayanamadım. Kandırdı beni. Kendimi ona kaptırdım. Birlikte oldum onunla. Erkek arkadaşımdan da ayrıldım. Ama bu lise son sınıftaki çocuk, hayatımı alan çocuk, beni terk etti. O halimle bir başıma kaldım. Sonra çok pişman oldum. Bir daha asla böyle bir şey yapmayacağıma söz verdim.
Evlendim sonra. İki yıllık evliyim. Kocama lisedeki bu olayı anlatınca başta tereddüt etmişti ama sonra kabullendi beni. İki ay önce bir işe girdim. İlk zamanlar kimseyle iletişim kuramadım. Sevmiyorlardı beni. Benim de onlardan hazzettiğim söylenemez. Sonra bir çocuk ilgi göstermeye başladı bana. Hoşuma gitti. Sonuçta ofisteki tek arkadaşımdı. İş çıkışları kafelere falan gittik. Çok ısrar ediyordu kıramıyordum. Sonra yavaş yavaş ben de gitmek istedim. Her mesai sonu çağırsa da dışarı çıksak diye bakıyordum. O da hep çağırıyordu. Evine çağırdı bu sefer. Bir kahve içmeye. Gittim. Nasıl oldu ne olduysa oldu işte. Anlamadım. Kocamı aldattım. Ağlıyorum ya, kocamı aldattığıma falan değil, kendime ağlıyorum. İnsan kendine ağlar mı? Ben ağlıyorum işte. Kendime ağlıyorum, kendime üzülüyorum.

Teselli vermem gerekiyordu. Elimi omuzuna koydum. “Üzülme dedim, orospular için değmez.”

Adam kalktı sandalyeden yürüdü boylu boyunca bir şehrin
Açıldı düşe kalka bir mevsim ve yıldızlar kara geceyi resmetti
Kadın dondu gözleri dümdüz yelkovanlar saatler menekşelerle
Yağmurlar güneşler dumanlar ve sam yeli adamla birlikte gitti