Acılar kleopatra hep eteklerine dair. Bir rimelde intiharı görmenin yarı çapkın bakışlarına düşleri
yarım kalmış bir sigara içicisinin nedamet kokan dizelerini yazdık. Yazdık ve
yarım kaldık her yokuşun başında olduğu gibi bu çıkışın da ortasında. Asılı
kalmak bir metafordan çok daha fazlasıdır yaşadığım coğrafyada.
Yokuşlar
kleopatra! Fiil değil, isim cümlesi. Eteklerinden rüzgarla savrulan
ergenliğimin gençliğime iz düşümleri. Tut ki çektik gittik varsayımsız yollara.
Ne fayda? Egemenliğin kayıtsız şartsız sende olduğu zamanlar; hatırladın mı
güzelim? C’nin travmatik tramvay enkazlarına kazınan ruhumu koparıp
getirmişlerdi sana.
Tumturaksız
yıldızlarım var ceplerimde. Dünü ağlayan, günü yalınayak balıkçıl bekçisi. Bir ırmak
güze doğuyorsa bir ırmaktır. Çekmeyen bilmez sırrın gizemini. Yani, bir rimel,
bir rimel ıslaklığın vakitsiz güneşlerinde; gözlerinden damlayan üç beş
satırlık kelime… anı… durdurun der gibi bakıyorsun hayatı.
Al bu sigarayı
kleopatra, karşılığında kendini bağışla. Bulutların ötesinden geldim yorgunum.
Şiirim, şairim, vurgunum. Tut ki bitmemiş romanların son cümlesiyim. Merak edip
ara sıra bakman bu sebeple. Kırma kalbini boşver, üzme kendini. Bende hepimize
yetecek kadar hüzün var.
Beni ellerinsiz
bir sabaha daha uyandıran bu yanılgının hiçbir izahı yok…
Bizim biletimize hep gidiş yazmışlar. Dönüşsüz gidişler. Tutmayan dikişler. Kafiyeyi burada kesmeliyim.
Yani kleopatra, biz seninle iyi kötü üç beş saniye geçirdik. Ayaküstü şiirler kurup ayakaltı kaldırımlardan geçtik. Bankların yağmurdan ıslanmış tortusuna, toprağın mis kokusuna, güneşin havayı ışıtan ama ısıtmayan şımarıklığına, yaşanmamış tüm duyguların yaşanabilir olma özelliğine inat; birikmiş anılarımızı koyup heybemize; bir daha geri dönmemek üzere -dönmek ne kelime, geriye dönüp bakmamak üzere; ayrılıkların sevdaya dahil olduğunu; çünkü ayrılanların hala sevgili olduğunu bilerek göz göze birkaç saniye...
Heybemde elmalar saklı kleopatra!
Düşer mi dersin
dünya da gözümüzden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder