27 Kasım 2015 Cuma

Siyah Giyen Kadınlar –Ya Da- Mor Salkımlı Greyfurt -Ya Da- Yakışıksız Kabahatler –Ya Da- Konuşmak Düzeltmektir –Ya Da- Susmak En İyisi

O kadınlar, ceketleri karadır, pantolonları kara. Gözleri de karadır bahtları da.          

Konuşmak düzeltmektir susadım. Varlığın zamansız sancısı bu içimdeki. Git-gel-it-el t ve l… Yani bu yazıdaki yarım ağızlı dolunay. Vakit erken geciktim. Yaramaz pınar savruldu ceketimden sonra sen. Kimseye sormadan susadın çok susadın ben geciktim. Kalın-ince bir İ harfiyim.

Varsın yazsın bizi notalar. Bahar da bizdendir sonbahar da. Ağaçlar sarı, turuncu ve ölü. Aralık geldi sıcaklık 27. Siyahları çıkarıp beyazları giysek mi?

Bunları yazdım çünkü bağırmak geldi içimden. Alışageldiğiniz hayatınıza herkesin imrendiğini sanırsınız da çıkmamak üzere kuyudasınızdır bilmezsiniz. Ben size yazıyorum bunları. Size, sizin gördüğünüzle benim gördüğümün aynı olmayışına…

“Hocam, yanlış kodladım mı diye bakabilir miyim içime bir karanfil çöktü de. Siz kağıdı ararken gözlerinize dalarım, bakarım tuhaf ıslak. Belki siz de bir köşede oturur sigara içersiniz ve yanıbaşınızdan hışımla geçerim. Ben hışımla geçerken de hışımsız yürürken de...”

Üniversitede zil çalmaz çünkü korkar çocuklar. Korkar ve deniz manzaralı kahveler tek içilmez bilirsin. Ben kahve içtiğim zaman titrer ellerim. Şarkı söylerim şiir yazarım akşam olurum geri sayarım az giderim uz giderim dere tepe düz gitmem yokuş çıkamam alışkın değilim. Hocam beni bu akşam yalnız yaz. Sabaha belki gelirim.

“Hocam adımı yazmayı unutmuşum kağıdımı alabilir miyim? Numaramı da yazdım sorun çıkarsa diye. Sen de yaz numaranı. Yaz ama kimseye söyleme.” İçimden gelmiyor bu yazı. Bıktırdılar mı ne?

Arkadaşlar bilirsiniz, öğrenci öğrenci demektir. Dişisi erkeği yoktur. Olmamalıdır. Gözümdeki varlığınız cinsiyetleriniz, yaşınız, kimliğiniz, karakterleriniz bile değil. Siz oradasınız ben burada bu kadar. Üzgünüm ama zamanla anlaşıyor insan. Anlaşıyor yağmurlu havada ıslanmakla, güneşten yanmakla, soğuktan üşümekle ve derin izli romanlara aldanmamakla. En çok da karanlıkta karanlığa basmadan yürümeyi, yani boklukta boka basmadan adım atmayı öğreniyor… Sahi konuşmak düzeltmektir doğru. Ve yazmak saçmalamaktır. En iyisi de bu.

Bağlamsız son: En iffetli erkekleri dahi yoldan çıkaranların kadınlar olduğunu zannedenler, ortaokulun son demlerini anımsamalı ve erkek muhabbetinde geçen kadın organlarına kulp takmalı. Bizi bizden ettiler doğrudur. Bakışları güzeldir ona da tamam. Ama biz erkeklerin erkekler tarafından kadınlardan önce raydan çıkarıldığını bilmek gerekir. Bir adam yanınıza gelip “üstat yok mu bi şeyler” diyorsa uzaklaşın ondan. Çarşamba’daysanız esrar soruyordur, Samsun’daysanız “manita” durumlarını. “Ah gidinin yükü, sanki ben onu değil de o beni taşıyor.”

Evet, konuşmak düzeltmektir doğru. Ve konuşuyorum şimdi bağırarak. Size de size de ve size de söylüyorum bunları. Benden son bir söz duymak istiyorsanız alın buyurun:

Ben sizden değilim! Ben sizden değilim! Ben sizden de değilim ve asla sizden olmayacağım…

1 yorum: