Tutsak damarlarında
kavrulan teninin kokusunu çektim içime yeni bir nergisi koklar gibi. Hiç işlemeli
yarım kürenin dönencelerine ahenkli dokunuşlarla kazıdım adımı. Kirpiklerinin
yayını çekip oklarını tenime batırdın gözlerindeki sürmenin edasına yeni bir
biçim katarak. Kapı gıcırdatı ve duman da tüttü şehrimizin yarı aykırı
kalorifer bacalarından ve dudaklarında gizlenen kırmızı mührü iç çekişlerimle
açarken, acaba karnın tok mudur diye elmacık kemiklerini yokladım.
Sayın pencere
saçlarını rüzgarıma uğurluyordu konuk ediyordum gülüyordun. Çıkarıp çeyrek
asırlık pınarlarından su ikram ettin kaynak benliğin üzerime titriyordu. Ben gelincik
meyvelerimden sana yedirdim taze portakal kabukları ve elma soy ağaçları vardı.
Sen dün gibi anımsıyordun yirmi yedi boğumluk parmak izlerimi ve bulutlarımdan yarı baygın dönüşünü. Acaba tekrar gelecek
mi diye bakıyordun kapıya arasıra gel postacı gibi elektrik faturasını da
unutma. Ben tamam diyip pusulamı yanıma alıyordum inceden bir tarkan şarkısı
çalarak:
“kanıma girince tekinsiz geceyi yırtar çığlıklarım her gece beni
karanlıklar sarar…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder