5 Ağustos 2017 Cumartesi

Zehra'yı Överken Yermek İnsanları

Ey, gürz bakışlı şairin “lâ” telinden girdiği bahar. Kaybetmiş sokak, kazınmış enkaz, saçların pınar. Sol ciğerinin altında ne varsa gömülmüyor artık. Bir çiçek de ben dererim elbet iz düşümlerine.

Şimdi sen ölü ruj artığısın rengi boğuk. Zehra’ya bunu söylememek için kiremit ısırıyorum. Kara borsada kamyonlar kızak kırırken kırıtan. Kumu sıkınca ayna oluyorum Barış Manço.

Zehra soruyor oynaklarım gülme biçimi. Dudak kıvrımın deniz troleybüsleri düdük şefi. Zenciler martı olmaz şakırdamak şarkılar. Telgrafın tellerini kurşunlarken rockçılar.

Yaylılar yaylalarda yayıldılar beyaz. Garajhanelerin grisinde oturdular siyah. Burunlarından çıkan egzoz dumanlarına. Ve düşlere aldırış etmeden savaştılar.
Savaştan kaçanlar Akdeniz’de boğuldular.

Sen bahçeye girdiğinde. Düşen kuşları toplayan Zehra olmak isterdim. Cinsiyetim el vermiyor.

Kız arkadaşım vardı
5 vakit namaz kılıyordu
11 tane kot pantolonu –ikisi kumaş-
8 çift ayakkabısı –dördü pembe-
Ve 21 tane baş örtüsü vardı -16’sının üzerinde marka yazılı ve başına geçirince markalar sırt kısmından görülüyor ve markası olmayan diğer 5’ini ya hiç giymiyor ya da evde akraba yanında giyiyor-
Ve starbaks’tan çıkmıyordu.
Albayım, beni kimseyle evlendirme!

Sen siyah güneş gözlüklerini -ki güneş gözlükleri siyah olur- takmazsan hanımefendi olamayacağını zannediyordun. Ve ben sana Zehra olamayacağını söyleyemiyordum.

Zehra! Zehra! Ey! Ben şimdi akustik çam ağacının. Akustik çam ağacı olduğu kanaatindeyim. Derdâ’yı Derda’dan çok sevdim. İdeolojik resimleşmelerimizin bununla ilgisi yok. Sakın kendini tüketme.

Bürünmek tirenlere
Tükürüklerde soğumak
Ve bilimum gıda ürünleri…

Gidiyorum! Yanıma seccade almak isterdim. Bulaşmasın diye içimin pislikleri. Evde bıraktım.

Yıkılsın postmodernizm!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder