20 Aralık 2018 Perşembe

Sesinsiz Yaşamak O Güzel Yerlerde



Ellerin var kolların var ve ben kırk altı. Şairin camından sarkan bu ergenliğim bu gökyüzü altın. Seni tutup buraya getirmişler dillerini bağlamışlar. Seni alıp çıkarsam bu dağ bayır gezdirsem diline kelebek konsa. Kuşların ağaçların altında bu gökyüzüne baksak gökyüzünü çağırsak sonra o gelse. Yağmur yağmadan çamur olmadan çıkıp gitsek şehre bir daha gelmesek.

Ama ben fena sinirliyim hep şimşeklerim kırk altı. Konuşmak istemem sonra derim hep geçsin bir sinirim. Uzadıkça uzanırım uzatırım kollarından aşağı alkolsüz kalabalıklarımı. Sen gene de sonra gel, gel ama “zamansız gelme elim kolum [bağlıysa] sarılamam”. Sarılmak istemem de zaten yıkmak kalır her şeyi yıkıp şehirden kaçmak. Dağlara yaban otlarına konmak sonra sorunsuz bir kelebek olup uçmak.

Sorunsuz kelebekler çağırır yanılgılarımı hep kırk altı. Bir yaşamak başlar düşerken ellerimden tel cambazları. Yaşamak gecelerinde bir esinti yalnızlıkları sürer gider sesine. Elini bağlayanlar dilini çözenler geçmişlerine karışır. Ne şairler kalır ne ressamlar ne ana haber bültenleri. Seni övenler seni gömerler ellerinde karanfil riyaları. Beni bir yağmur anlar bir yağmur ılık ılık inerken akşamüstleri.

Ben atlara binerim doruklara karlara sessizliklere. Martıların konmadığı güvercinlerin ağlamadığı o uzak diyarlarda o atlara. Bir eğreti gelir konar bacaklarıma yarasalar uçar tinerciler adını yazar. Böyle gecelerde ne yapılırsa onu yaparım ne yapılır böyle gecelerde. Tutarım şiir yazarım okumadan silerim sonra sinirlenirim. Yatışır akşamüstleri yağmur altlarında bacalarda balkonlarda ve kelebek. Hep sesim kalır tek sesim kalır adım hep aynı. Senin ellerin olur kolların olur ama ben kırk altı. Üzgünüm, yaşamak var şimdi sesinsiz serin senin olmadığın o güzel yerlerde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder