Haddim
olmayarak gokcegnr’in uzmanlık
alanına
giriyorum, affola…
“dinle dinle” diyor kadın, “dinle dinle”…
Dinle hiçbir ilgisi yok, dinlemekle alakalı. Adam açıyor şarkıyı ve dinliyor.
Kadının parmaklarından süzülen bu tek kelimeden mütevellit ikileme İlhan Berk
şiirlerini anımsatıyor bana. İlhan Berk de böyledir, tek kelime ile nice
dünyalar kurar. “dinle dinle” derken sadece “dinle” demiyor kadın, “dinle, bu
şarkı başka şarkılara benzemez, alır götürür insanı. Başka zamanlara upuzak
diyarlara götürür. İçinde senin olmadığın ama sen varmışsın gibi hissettiren
nice aşk hikayelerine, nice intikam duygularına, nice çaresiz ölümlere götürür.
Götürür üstelik bir daha geri getirmez.”
Mesela 1970’li yılların İspanya’sına,
bir sonbahar vakti güneşin batmadan önceki son dokunuşlarına götürür. (İspanya’da
geçen bu hikayeyi Roma’da olmayan Adınısenkoy için buraya dipnot olarak
taşıyacağım.) Hayalet filmini getirir aklıma, “Ben dokuzuncu Hanry’yim”. Altıncı
hisleri kuvvetli bir çocuğun sırrı çözdüğü filmde, sevdiği kadının karşısına
oturan ve onunla konuşan adamın duygularına tercümanlığa götürür. Kadın adamı
görmez, adam kadının kendisini görmediğinden bihaber.
Böyledir öldürülen sevgililer… Her
öldürülen aşık kadın, sevdiği adamın yanına hayalet şeklinde gelir. Bembeyaz
kıyafetlerle bronz tenlidir. Yüzünde “senin yüzünden ben öldüm” ifadesi asla
yoktur. Yüzünde sevdiği adama masum bir bakıştan öte hiçbir ifade yoktur.
Adamlar böyle değildir ama… Her öldürülen aşık adam, çıplak ayaklıdır. Çünkü
erkekler ölüme çıplak ayaklarla giderler. Ve kaşları daima çatıktır...
Böyledir işte 4:20’nci saniyede birazdan
aklını alıp uçuracağım işaretiyle şarkıya dalan kadının, 4:30’da sözünde
durarak aklını alıp uçurması. Ben inanmazdım bir kadının böyle gırtlaktan
hırıltılarla dolu bir bağırma sesi çıkarabileceğine. Sanırdım ki, Müzeyyen
Senar’la başladı kadın şarkıcılık, Müzeyyen Senar’la bitti. Bir şarkı, üstelik
yabancı bir şarkı bunları yapabilir miydi bana? Kırk yıl düşünsem bir şarkıya,
hele hele yabancı bir şarkıya yazı yazacağım gelir miydi aklıma? Dün gece
dinlemeye başladığım bu şarkı, daha bir gün dolmadan açık ara en çok dinlediğim
yabancı şarkı oldu. Üstelik açıp sözlerine bakma ihtiyacı bile hissetmeden…
Bizim Mazhar Alanson yok mu? Onun o
sigara dumanlarının buğusu sesinin kadın versiyonu desem, iyi bir şey söylemiş
zanneder, eksik söylemiş olurum. Her neyse, mevzu neydi? “dinle dinle”…
Dinledim sayın bayan. Sonra bir daha dinledim, sonra bir daha… Şarkıyı
seveceğimi düşünmeksizin, sırf siz dediniz diye dinledim. Fena mı ettim? Bu da
mı gol değil? 4:30 ve kadın bağırıyor: Bu sefer gol…
Yazının
bu bölümü Adınısenkoy içindir:
Bak
şimdi 1970'li yıllar İspanya'sı tamam mı. Güneş batmak üzere. Sonbahar tabi.
Adam uzun boylu uzun saçlı, dağınık ama jöle de sürmüş. Daha doğrusu sürmemiş
de birkaç günlük jöle, adam terledikçe saçlarından aşağı akmaya başlamış. Bu
adamın sevdiği kadın birkaç gün önce adamın düşmanları tarafından öldürülmüş ve
adam intikam yemini etmiş. Yüzündeki ifade, sevdiği kadını kaybetmenin verdiği
üzüntü; intikam kararlılığı. Adam bu yüz ifadesi ile kahverengi mobilyanın
üstünde uzun namlulu tabancasını ve tüfeğini temizliyor yavaşça. Mobilyanın
önünde ayna var, biz adamın yüzünü aynadan görüyoruz. Yüzünün önüne jöleli
saçları düşüyor. Bütün bunlar bu şarkı eşliğinde oluyor. Sonra şarkıda kadın
giriyor ya. (04:30) Tam o anda adamın sevdiğinin hayaleti adamın arkasından şarkıyı
söylüyor. Adam tabi kadını görmüyor. Şarkı adamın tabancasını tüfeğini alıp kadının
hayaletinin içinden geçmesiyle bitiyor. Kadının görüntüsü, içinden adam geçince
dağılıyor. Adam sarı, kızıl evin içinden kapıya doğru yürüyor. Bir de adam
beyaz gömlekli, gömleğin göğsü karnına kadar açık. Pantolon mavi ama çok
yıkanmaktan beyazlaşmış, beyazlar maviyi iyice yok etmiş. Ve adam çıplak
ayaklı. En önemli detay bu. Böyle bir adam çıplak ayaklı olmalı…