Durdu sordu kendine. Ben buradaysam burda olmamı sağlayan "şey"lerle bir meselem olmalıydı. Bu meseleyi benim çözmem lazımdı, herkesin yarım bıraktığı yerden soruyu sormalı orada devam etmeliydim, dedi. Biz yine şöyle bir baktık, anlarız bir vakit dedik.
Biteviye soru sormanın sökülmeye başlayan ilmek, aynaların çapraz açısında milyonu bulan akislerle benzeşimini onca kafa karışıklığına rağmen çözmüştü, bundandı can sıkıntısı, sordukça bitmeyeceğini bile bile sordu. Sonra sustu, bir kahkaha attı "ağzı durdu tavana vurdu", o derece. Eğlendiği yalan değildi. Onca kafa karışıklığından çokça eğlenmesini bilirdi de buna şaşardık asıl biz. Sonra başlardı yine "size bir şey söyleyim mi? Yaklaş yaklaş azcık burası çoook güzel bir orman.."
ama olmaz ki! böyle duygulandırılmaz insan be! ağız tavan örneğim yavan kaldı! siz nerdeydiniz yıllardır! niye gelip beni bursada bulmadınız!
YanıtlaSil"Bir gülüp bir ağlayabilmesinin anlamını, onu böyle kılan 'şeylerle' meselesini sevdik" demiş yazar kişi, daha ne desin.
YanıtlaSilYazının belli bölümlerinde 1. çoğul kişi takılıp bizleri de bu duygulara ait kıldığın için teşekkürler Ebi. Yazanı da, yazılanı da sevdik biz çok diyordur şimdi, yarımada olmayan Mora.