Faucault Sarkacı’ndan trenler geçiyor.
İklimlerinde ateşi nüksetmiş zifiri aralık intiharı. Umberto Eco bir kitap açıp
okuyor içinde bir dirhem yalnızlık. Ben gözlerinize parlement dumanları
savuruyorum gözleriniz çünkü sessiz liman. Terliksi hayvanlar ve terliksiz
sonbahar kuşları damlıyor saçaklarımızdan gece yarısı vardiyası işçileri gibi.
Ama siz ilk görüşte demleniyorsunuz
zifir 10 nikotin 0.8. Ben alıp sizi duvarıma asıyorum, gözleriniz kaynak
benliğime meftun. Mürekkebinizden şairler saplanıyor afakıma kırmızı çünkü
afakım en taze bir resim. Ben bunu alır ceketime asarım diyorsunuz, ceketimi de
asarım sonra kimseye hesap verecek değilim.
Irmakları mesken tutulmuş köprülerin
benim, yazıyor akşam haberleri, ikimizin de parası yok okumuyoruz. Baştan
çıkarmış katıksız güzelliğin derebeylerini Babil’in yosma bahçelerinde.
Sempatik diyorsunuz antipatik kelimeler söylüyorsunuz ama yalnız tren
vagonlarınız gizli. Al diyorsunuz al bu Faucault Sarkacı’nda üçüncü meridyene
dikizli.
Benim en acayip yerim gecemle gündüzümün
birleştiği yerimdir, diyen bir yazar aranıyor Belgrad köylerinde ama okuma
yazma bilmez. Bulunur mu diye merak ediyoruz çünkü bulunmaz şairler
Hindistan’da kilise yolunda. Belki de Çin’de ya da Ötüken’de bir yerde beş
parmak kalınlığında bir şiir resminiz. Olamaz diyorsunuz olamaz Eco bana bunu
nasıl yapar, gülüyorsunuz.
Kimseli yalnızlıklar yaşadım bak bu şimdi
sana ebemkuşağı kadar siyah. Ama olsun, altından geçen altın bulsun, herkese
faydam dokunsun, diyen ressamla tanışıyoruz, ressam 17 yüzyıl küçük prenses.
Ben gelinlik giymem diyorsunuz gelinlik çirkin gösterir kadını, kadın dediğin
kaynak benlik. Mısır’da Nil kenarında susuz toprak üzerinde bir kurbağanın size
çirkin çirkin bakma merasimi.
Saatim olsa kıracaktım, Quentin gibi
savrulacaktım manasına gelen replikler süzülüyor dudaklarından Paris’te Sen
Germen’e dayalı bir akşam yıldızından. Saçlarınız Faucault sarkacını yudumluyor
çünkü Petersburg’da votka içilir. Biz benim en sevdiğim budur resimli bir
şarkıya klip çekiyoruz bir önceki klibin devamı niteliğinde. Yalnızlık ufkumuzu
açıyor çünkü yalnızlık sever sessizliği.
Gel o zaman bir parlement daha yakalım
caddesinde perdeyi aralayan kadının kızı gecenin bir vakti çıkıyor evinden.
Ellerinde hiç çekilmemiş bir filmin sinopsisi. Keşke yalnız bunun için sevseydim seni…
Senin yazılarını okurken niye zorlandığımı çözdüm Mamalak! Hiç tanımadığım insanlar var sanki ki bu yüzden çok güzeller.. Bi de bi sen yazıyorsun bi ben nicedir, ne olacak bu Mora'nın hali..
YanıtlaSilMora bir yarımada değildir Ebi. Halinin ne olacağını denizler bilir.
YanıtlaSilSırf senin için, içinde senin tanıdığın insanların olduğu bir yazı yazıcam. Bu aralar yazamayabilirim ama. Çok meşgulüm ayıptır söylemesi. Unutursam da yapacak bir şey yok. Sen kızma eylemini yitirirsin bana:)
Senin yazma eylemin benim yörüngemden çıktı olum ne kızıcam sana..
YanıtlaSil